Markamızın Hikayesi
2 Ağustos 1970 yılının sabah saatlerinde Cemile Hanım artık hastanededir. Gebelik sürecinin son gününde, çok sevdiği doktoru Hayrettin Erçalık ile son kontroller yapılır ve ailesi onu güle oynaya doğumhaneye uğurlar. Heyecanlı baba adayı Muzaffer Bey ve ailesi doğumhanenin kapısında beklerler. Ve işte o an! Sevgili abim Dicle, Taksim İlkyardım Hastanesi’nde sabah saat 09.15’te dünyaya gelir. Abimin adı doğumdan 4 ay önce bellidir. Aksakallı bir dede abimin adını babama rüyasında söylemiştir!
4 Ocak 1976 yılı sabah saatlerinde Cemile Hanım yine hastanede bu defa ikinci çocuğunu dünyaya getirmek üzeredir. Yine, çok sevdiği doktoru Hayrettin Erçalık ile son kontroller yapılır. Ailesi onu güle oynaya doğumhaneye uğurlar. Ve işte o an! Taksim İlkyardım Hastanesi’nde sabah saat 07.30’da ben dünyaya gelirim. Beni hep kız çocuk olarak beklerler ancak Doktor Bey: “Bir aslan parçası daha oldu.” der ve beni babamın kucağına verir. Bunun üzerine adımı koyan babam anneme ve aile üyelerine şöyle söyler:
- Dünyanın kurulduğu yer Mezopotamya! Orada iki büyük nehir var: Biri Dicle. Onun yanına da Fırat yakışır! Her ikisi de tıpkı adını taşıdıkları nehirleri gibi çağlayıp coşsunlar! der ve benim adım da böylelikle Fırat olur.
Mezopotamya antik Yunanca’da (Μεσοποταμία) iki ırmak arasındaki bölge demek. Hatta Dicle’nin Yunan mitolojisindeki adı Tigris (Kaplan), Fırat’ın ise mitolojideki adı Eupharates’dir.
Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği olarak adlandırılır. Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yerleşimlere sahne olmuş ve birçok istilaya uğramıştır. Bilinen ilk okuryazar topluluklarının yaşadığı bölgede birçok medeniyet gelişmiştir.
Mezopotamya; Sümer, Babil, Asur, Akad ve Elam gibi en eski ve büyük medeniyetlerin doğduğu ve geliştiği yerdir.
İşte benim de marka hikayem bu mitoloji ile kesişiyor. Markamızdaki D ve F harfleri böyle ortaya çıktı.
Peki o zaman şimdi gelelim “management institute” kısmına:
2000 yılında tanıdığım hem iş hem de hayata dair birçok bilgi edindiğim büyük üstat Prof. Dr. Ichak Kalderon Adizes bundan 50 yıl önce kendi adına bir yönetim enstitüsü kurar. Bu enstitüyü global bir danışmanlık şirketi haline getirir. Kendisi de Amerika’da “Yönetim Cini” lakabı ile anılır. Beni, 2000’li yıllarda kendime rol-model olarak belirlediğim ve benim için çok önemli bir insan olan Dr. Adizes’in yaptığı çalışmalar çok etkiledi. Ben de kendi bilgi ve becerilerim dahilinde bu yolda ilerlemeye çabalıyorum.
Bu arada unutmadan söylemek isterim: Eşimin adı da Didem. Onun yanında marka hikayemden bahsettiğimde aklıma nedense hemen ‘değişim yönetimi’ konusu geliyor ve “D” harfi birdenbire Didem oluveriyor. Ee, ne de olsa…
